Uzun zaman önce şöyle bir zeka sorusuyla karşılaşmıştım. “Üç bacaklı masaları olan bir ortamda, yine üç arkadaş birlikte otururken birden elektrikler kesilir ve tekrar elektrikler geldiğinde bir kişinin hayatını kaybettiği görülür. Bunun üzerine dedektifler soruşturmaya başlar ve herkes o anda ne yapmakta olduğuna dair gerekli ifadelerini verir, ancak dedektifler bir kişinin ifadesinin gerçekçi olmadığını düşünerek hemen onu göz altına alırlar”. Peki adam ne demişti ve ifadesinin yalan olduğu nasıl anlaşıldı. Adam hiç düşünmeden “Ben o sırada masa sallandığı için bacağının altına katladığım kağıdı sıkıştırıyordum” diyerek cevap vermiştir.
Evet dedektiflerin konuyu bu kadar rahat çözebilmesinin sebebi sacayağı şeklinde yapılmış bir masanın asla sallanmayacağı olmuştur. Sacayağının en büyük özelliği de budur, her bir bacağı sağlam olduktan sonra hangi şartta ve koşulda olursa olsun asla sallanmaz. “İyi de bunun devletle ne bağı var”. Devletin sacayağını da yasama, yürütme, yargı kuvvetleri oluşturur. Bu güçlerin birbirine karşı olan ayrılıkları ve ulaşılamaz olmaları da aynı sacayağında olduğu gibi birbirine eşit olmak zorundadır, aksi durum sacayağının devrilmesine sebep olacaktır.
Güç, hepimizin bildiği gibi fiziksel üstünlüğü simgelediği kadar, aynı zamanda bir mekanizmanın işleyebilme kabiliyetini de gösteren bir kavramdır. Devletin gücü bu mekanizmanın ne kadar düzgün işlediğiyle alakalıdır. Bu gücü ortaya koyan da devletin temellerini temsil eden yasama, yürütme ve yargı kavramlarıdır. Yasama, yasa yapmak ve yürürlüğe koymaktır. Bu yasayı yapan kurum da devlet meclisidir. Yürütme, hükümet demektir ve hükümet, yasaların ortaya koyduğu kurallar çerçevesinde devlet yönetimini üstlenir. Yargı, hiçbir kurum, kuruluş ve kuvvete bağlı bulunmayan bir hukuk sistemidir. Hukuk sisteminin bağımsız yargıçları sayesinde hukuk üstünlüğünün gücünü temsil eder. Birçok devlet yönetiminde bulunan ve sacayağını oluşturan güç unsurlarını kısaca bu şekilde tanımlamak mümkün. Dikkat ederseniz bahsettiğimiz güçlerin devletin en kuvvetli mekanizmaları olduğu gerçeği asla inkar edilemez.
Antik Yunan ve Roma yönetimlerine kadar uzanan bir tarihe sahip olan kuvvetler ayrılığı, yasama, yürütme ve yargı mekanizmalarının birbirinden bağımsız olarak işleyişini temsil eder. Kuvvetlerin ayrılığı sayesinde birbirlerinin alanına müdahale etmesi engellenmiş, bu kuvvetlerin her birinin bağımsızlığıyla diğerinin sorumsuzca hareket etmesinin önüne geçmesi amaçlanmıştır. Bu sayede aralarında dengeli bir bağ oluşması sonucu, iyi işleyen bir mekanizmadan söz etmek mümkün olabilir. Tarım toplumundan günümüze kadar olan süreçte hemen hemen bütün toplumlarda amaç, medeni bir toplum düzeni oluşturmak olmuştur. Tarihçesi Antik Yunan’a kadar uzaman kuvvetler ayrılığı, bu çerçevede ortaya çıkmış ve iktidar olgusunun sınırsız bir güce sahip olmaması bu sayede adaletli bir toplum düzeninin oluşacağı kanaatine varılmıştır. Bu üçlü kuvvetler ayrılığı kavramını ilk ortaya atan daFransız siyaset bilimi düşünürü Baron de Montesquieu olmuştur. Ünlü düşünür bu kuvvetlerin ayrılmasının, birbirini denetleyen bir sistem oluşturacağını, devlet idaresinde istikrar ve güven ortamını sağlayacağını savunmuştur.
Yasama, yürütme, yargı kuvvetlerinin devlet idaresindeki en güçlü mekanizmalar olduğunu belirtmiştim. Bu mekanizmalar sürekli olarak yasalar çerçevesinde birbirini denetler nitelikte olduğundan, bir kuvvetin diğerlerinin üzerinde yer alması da mümkün değildir. Böyle bir durumun oluşması veya iki kuvvetin bir araya gelerek diğer kuvvete baskı yapmaları sacayağının ruhuna aykırıdır. Bu durum da beraberinde istikrarsızlık, güven ortamının yıkılması ve yatırımların ortadan kalkmasına, gerek yozlaşmaya, gerek kültürel çöküntüye ve gerekse ekonominin bozulması gibi devletin sıkıntılı bir sürecin içerisine sürüklenmesine sebep olacaktır. Unutulmamalıdır ki yasa koyucu meclis, koyduğu yasalar konusunda Anayasa’ya karşı sorumludur ve bu yargı tarafından denetim altında tutulur, bunun yanında yürütme her ikisine karşı sorumludur. Meclis tarafından çıkartılan kanunlara göre devleti yönetmesi gerekmektedir. Aksi takdirde yargıya hesap vermek zorunda kalacaklardır. Görüldüğü gibi yargı her ikisinden de bağımsız bir yapıya sahiptir, buda hukukun üstünlüğünü bizlere bir kez daha göstermiştir. Tüm dünya üzerinde Antik Yunan toplumu ve Roma yönetimlerinden günümüze kadar olan süreç içerisinde hukukun üstünlüğü her zaman devlet yönetimleri için vazgeçilmez bir unsur olmuştur. Yani devleti çok katlı bir bina olarak düşünecek olursak bu binanın temel taşı adalet ve adaletin temelini oluşturan da bağımsız bir hukuk sistemidir.
Değerli okurlar sizler için elimden geldiğince bir devletin sacayağının nasıl olduğu ve bu kavramın ortadan kalktığı takdirde devletin nelerle karşı karşıya kalabileceğini anlatmaya çalıştım. Konunun üzerine ele alabileceğimiz bir çok detay var elbette, ama bu hafta da bana ayrılan bölümün sonuna gelmiş durumdayız. Yazımı sonlandırırken sizlere Amerika Birleşik devletlerinin kurucularından ve IV. Başkanı James Madison’un bir sözüyle veda etmek istiyorum, “İster babadan oğula, ister atama, ister seçim yoluyla olsun. Yasama, yürütme ve yargının tekbir elde, birkaç kişi veya birçok kişinin elinde toplanması tiranlıktır”.